Emperyalizme karşı
Arif Altunbaş isimli köşe yazarının Emperyalizme karşı başlıklı yazısı. Haber 7
Tüm insanlık kendi durum ve konumuna göre ailevi ve toplumsal, iç ve dış sıkıntıların baskısı ve sarmalıyla boğuşuyor. Bunları neden ve niçinlerini gören veya anlayan çok az sayıda insan var. Tüm bu yaşadıklarımıza at gözlüğü ile bakmak, bunları bir veya birkaç nedene, iktidara veya muhalefete bağlamak doğru ve adil bir tespit ve teşhis değil. Bu durum kökleri tarihin kılcal damarlarına kadar uzanan uzun bir süreç ve sorunlar yumağının sonucu oluşmuştur.
İnsanlar tarağın dişleri gibi aynı inanç, fikir, siyaset ve anlayışa sahip olmadığından sorunların tespitleri, teşhisleri ve çözümleri de farklı olarak görülüyor. Her birey ve toplum inandığına sarılıp kurtuluşu onda buluyor. Kim neye inanıyorsa huzur ve mutluluğu orada arıyor.
Millet olarak yaşadıklarımızı sadece birilerinin başarılarına veya hata ve yanlışlarına bağlamak yaşadığımız ve çözüm bekleyen sorunları anlamamaktır. İçinde yaşadığımız en büyük sorun batı güdümlü inançsız, milli ve yerli değerlerimizle uyuşmayan içinde yaşamak zorunda olduğumuz sistemdir. Yalan ve yanlış üzerine kurulmuş bu batı patentli sistemden kurtulmadan, bizi kendi özümüze ve benliğimize kavuşturacak, ülkemize barış ve huzur getirecek bir hayat tarzına sahip olamayız.
Millet ve devlet olarak sivrisinek avlamakla uğraşmak yerine bataklığı kurutmaya yönelmek tek çözümdür. Milletimizin çektiği acılar ve sıkıntılar beş on yıllık bir zaman diliminin eseri ve birikimi değil, yüz yıllık bir zamanın sürecinin faturasıdır.
İçinde yaşadığımız ideolojik kargaşalıklar, siyasi çekişmeler, ekonomik dalgalanmalar, enflasyon ve fiyat artışları, dış ve iç düşmanlıklar asırlardır içteki yerli münafıklar ve dış güçlerle olan mücadelemizin eseridir. Bu mücadele, dün değil 200 yüzyıl önce batılılaşma adına kurtuluş reçetesi olarak körü körüne sarıldığımız yabancılaşma ve yozlaşma hareketiyle başlar. Bu tahribat ve yıkım Jön Türkler, Tanzimat Fermanı, İttihat ve Terakki Hareketi ile kendi din, kültür, tarih ve medeniyetimize karşı savaşan kendi değerlerimizden kopuk, laik Kemalist batı taşeronu bir anlayış tarafından milletimize ciro edilen bir faturadır.
Tek sorumlu olarak bir iktidarı veya birilerini günah keçisi yapmak soruna doğru bir tespit koymak ve çözüm bulmaktan çok uzakta zamanın değirmeninde vakti öğütüp boşa harcamaktır.
Asırlardır Haçlı istilalarına ve emperyalizmine karşı millet ve ümmet olarak bir savaş halinde olduğumuzu iyi anlamalı ve hesap etmeliyiz. Ekonomik, siyasi, askeri, kültürel bir bağımsızlık ve özgürlük savaşı vermeden ayaklarımızdaki prangaları ve ellerimizdeki zincirleri kırmamız mümkün değil. Bu bir parti, gurup, cemaat ve hareketin dar kalıpları içinde verilebilecek olan bir savaş değil, top yekûn milletimizin vermek zorunda olduğu bir kurtuluş savaşıdır.
Dün bizden önde zaman nehrinin öteki yakasına geçen beyaz atlı süvarilerimiz verdi bu savaşı. Bu gün, günahıyla sevabıyla bizimle devam ediyor ve edecek Allah’ın izniyle. Yarın da evlatlarımız ve torunlarımıza miras bırakıp emanet edeceğiz bu süregelen mücadeleyi. Öyle düşmanın atı ve kılıcıyla düşmana karşı savaş verilmiyor. Ölmeyi göze almayan hiçbir kişi ve toplum yaşama hakkına da sahip olamıyor. Ellerimizdeki kelepçe ve zincirler, ayaklarımızdaki pranga ve tuzaklar kırılmadan özgürlük ve bağımsızlığa da kavuşulmuyor.
Haklı isen dik dur eğilme! Pusulayı şaşırma, kıbleni değiştirme! Daha önceleri kaç defa yaşadığımız ekonomik, siyasi, askeri krizleri ve darbeleri hatırla! Bu ülkede illa 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubatlar ve Batı çalışma gurubu, Ergenekon yapılanması, 15 Temmuz darbesi gibi batılı emperyalistlerin baskıları ve zulümlerini mi yaşamak zorundayız.
Türk, Kürt, Arap, Pakistanlı, Afganlı, Malay, Boşnak milletinden, İslam ümmetinden olduğumuz, Haçlı batıya ve emperyalizmin çocuklarına teslim olmadığımız, onlara karşı her an, her alanda direnip kendimizi savunmak zorunda olduğumuz artık anlaşılmalı. Dün Nurcu’su, Tarikatçısı, Büyük Doğucu ’su, Diriliş ‘çisi, MTTB’ lisi, Akıncısı, Nizamı âlemcisi, Ülkücüsü top yekûn Müslüman milletimiz bu ülkede kendi vatanımızda vatansız, ülkemizde esir ve köle gibi baskı ve zulüm içinde köle gibi yaşatılmaya zorlandığımızı ne zaman unuttuk?
Sorun o zaman da Nurcu, Süleymancı, Tarikatçı, İslamcı, ülkücü Abdülhamit, Erbakan, Türkeş, Özal ve Tayyip sorunu değil Türk-İslam Medeniyeti tarihi ve kültürü düşmanlığı ve onu yok etmek meselesiydi. İslam’ın ve Müslümanların yeniden uyanması, ayağa kalkması her türlü inkâr ve emperyalizme karşı mızrak gibi dik ayakta durması, her çeşit köleliği ve esareti ret etme, onurlu ve şerefli bir duruş meselesiydi.
İçte ve dışta münafıkların kâfirlerle birlik İslam’a ve Müslümanlara karşı ittifak ettiklerini, ülkeni ve coğrafyanı işgal ve istila, seni ve kardeşlerini esir ve mahkûm etmek istediklerini ve isteyeceklerini sakın unutma!
Her türlü emperyalizm, işgal, istila, soykırımı hareketi Firavun düzen ve sisteminin bir şubesi ve koludur. Her Firavuna karşı bir Musa olmalıdır.
Arif Altunbaş, Haber 7